Chamonix
Güzel, sıcak (mecazi anlamda tabii), sevimli. Üstelik Cenevre’ye de sadece 50 dakika uzaklıkta. Pistlerini deneme fırsatım olmadı ama üst düzey kayağın önemli merkezlerinden biriymiş diye duydum. İki tane önemli aktivite var. Biri telekabinle 3842 metredeki Aiguille du Midi tepesine çıkmak. Buradan en güzel Mont Blanc manzaralarından birine mazhar oluyormuşsun. Diğeri de 1910 yıllarında inşa edilmiş bir dağ treni yolu ile Montenvers istasyonuna yokuş yukarı bir mini seyahat yapmak. Vakit darlığı ve Alev’in daha önce Aiguille’e çıkmış olması nedeniyle biz ikincisini tercih ettik.
Kısa bir yolculuktan sonra vardığımız istasyonun 20. yüzyıl başlarında yapılmış ve hizmete açılmış olması başlıbaşına etkileyici. Burada 2 önemli görülecek yer var. Biri Mer de Glace (Buz Denizi) dedikleri ve panaromik terastan son derece güzel gözüken bir buzul. Avrupa’nın da ilk çılgınları kesin İngilizler. İki İngiliz, bölge halkının, deli bunlar, bakışları altında bu bölgeye gelmiş ve buzulu keşfetmiş. İsmini de onlar vermiş. Buzulun bazı bölgeleri hakikaten tam dalgalanırken donmuş bir denizi hatırlatıyor. İkinciside bir kaç basamak ile inilen ve bölgeden toplanmış kristallerin, kuartzların, bilimum değerli taşların sergilendiği bir müze. Aslında daha doğrusu müzecik. Tabii aslında burada en keyifli aktivite istasyonun buz denizi manzaralı kafesinde sıcak şarap yudumlamak. Ki biz de bu konuda mekanın hatırını kırmadık.
Chamonix’de kapanış aktivitemiz gayet güzel ve şık kasaba merkezindeki cafe ve restoranlarda vakit geçirmek oldu. Bir İsviçre klasiği olan, memleketimiz tatlarından mıhlamayı andıran fondu olayına girdik tabii. Bir de kış tatillerinin olmazsa, olmazı sıcak çikolata. Giyim konusundaki müzmin kararsızlığımla Alev ve Ahmet Cemal’i delirttikten sonra da dönüş yoluna döküldük. Ver elini Cenevre…