Kişiselleşen Dünya
Yazının başlığı size Teknoloji ekinde felsefe yazısının ne işi var diye düşündürmesin. Elbette ki insanlar bu hız ve amansız rekabet çağında eskisinden çok daha benciller, kendilerine dönükler ve manevi konulara zaman bırakmayan büyük bir koşturmaca içindeler. Ama bırakalım bu konuları Sosyolog’lar, Psikolog’lar veya Filozof’lar işlesin. Benim kişiselleşen dünyadan kastım teknoloji dünyası. Özellikle de Bilgi Teknolojisi cihazları.
Benim de içinde bulunduğum Bilişim dünyasındaki ağabeylerimiz geçmişe dönük konular açıldığında hep delikli kartlarla çalışan ve büyük bir odaya zor sığan ilk bilgisayarlardan bahsederler. Bu bilgisayarlar bugün taşınabilir bir ufak diskten daha az depolama alanına, en basit kişisel teknoloji cihazındaki işlemciden daha zayıf bir işlemciye sahip olan iyi yürekli devler, türünün ilk örnekleriydi. O günden bugüne bilgisayarlar büyük bir hızla daha fazla hayatın içine sızdılar. Önceleri kurumların büyük bir odasındayken oradan bölümlere , derken yavaş, yavaş her çalışanın masasına, buradan orta ölçekli şirketlere, son bir kaç yıldır amansız bir hızla küçük şirketler ve evlere giren bilgi teknolojisi altyapısı ve cihazları hızını hiç kesmeden şimdi de sokaklara göz dikti ve ilerliyor. Eskinin ‘Güneş girmeyen eve Doktor girer’ özdeyişini günümüzde ‘Bilgisayar girmeyen eve Geri Kalmışlık girer’ şeklinde ifade etsek aklı başında hiç kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum.
Peki bu trendin, kişiselleşmenin ardındaki itici güçler nelerdir. Yani teknoloji neden kişiselleşiyor, profesyonel veya özel yaşamda bireyler neden çok daha fazla teknoloji kullanıyor isterseniz ona da bakalım. Benim aklıma gelenler:
- Her an, her yerden bilgi edinme gereksinimi
- Her an, her yerden iletişim kurma gereksinimi
- Her an, her yerden çalışma gereksinimi
- Her an, her yerde, istediğinde eğlenme (müzik dinleme, oyun oynama, film seyretme, vs) gereksinimi
- Ve tüm bu gereksinimleri olanaklı kılan teknolojik maliyetlerin -hem de performans artarken- hızla aşağıya çekilmesi
Aklınıza belki şu geliyordur. Bu yazılanlar iyi güzel de, Türkiye için ne kadar doğru, hakikaten Türkiye’de de küçük şirketler veya evlerde de teknoloji kullanımı arttı mı, artıyor mu, genel olarak daha yaygın bir bireysel teknoloji kullanımı var mı? Rakamlarla Türkiye’de ki gelişmeyi ortaya koymaya çalışayım. 2000 yılında Türkiye’de yıllık 650 000 olan Kişisel Bilgisayar satışları 2001 yılında krizin etkisi ile 270 000 adetlere kadar düşüyor. Ancak krizden çıkışla beraber Türkiye’de belki de en hızlı büyüyen pazarlardan biri olan kişisel teknoloji ürünleri 2005 yılında 1 500 000 sayısını yakalıyor, bu yılda global ve yerel tüm olumsuzluklara karşın 2 000 000 adeti yakalayacak gibi gozukuyor. Yani 2001 yılını baz aldığımızda 5 yılda neredeyse 10 katına çıkan bir pazardan bahsediyoruz. Tabii burada daha da çarpıcı olanı dizüstü bilgisayarlardaki büyüme. 2001 yılında 34 000 civarı olan satışlar, 2005 yılında 570 000 adetı yakalamış durumda, 2006 yılında 700-750 adetleri yakalanabilir gibi gözüküyor. Yani aynı süreçte 20 katına büyümüş bir pazardan bahsediyoruz.
Özet olarak Türkiye olarak bilgi teknolojisi kullanımında gidecek çok yolumuz olsa da son 5 yıl şaşırtıcı bir büyüme ve gelişme dönemi. Hep kullandığımız ve yakındığımız bilgisayar ve Internet kullanımı yaygınlık oranlarının -yüzdesel olarak da- ben son 5 yılda artık arttığını düşünüyorum. Bu büyüme özellikle dizüstü bilgisayarlarda devam ederken, önümüzdeki yılların asıl büyüme motoru ‘Akıllı Telefon’ veya başka bir tanımla ‘Kablosuz Cep Bilgisayarları’ ürünleri olacak. Artık kişisel teknolojinin cirit attığı alan yazının başında da söylediğim gibi sokaklar olacak.
Kısaca teknolojinin kişiselleşmesi hız katıyor, verimlilik sağlıyor, her şey bir yana heyecan veriyor, iletişimi, eğlenceyi, herkes için çok pozitif olmasa da çalışmayı ayağınıza getiriyor. Bu trendin güçlenerek devam edeceği belli. Peki siz teknolojinizi kişiselleştirmek, her an, her yerden teknolojiyi kullananlardan biri olmak için ne bekliyorsunuz?