Kültür Kazandırır
Başlıktan sanki bilgi yarışmalarından bahsedeceğim gibi gözükse de konumuz şirketler ve tabii ki oyun alanları olan iş dünyası. Bugün iş dünyası liderleri arasında başarı gereklilikleri konusunda bir anket yapılsa ortaya ciddi uzunlukta bir listenin çıkacağını varsayıyorum. Eminim kaliteli çalışanlar, iyi bir strateji, takım ruhu, icra yetenekleri, iyi bir makro ekonomik durum, sağlıklı global ekonomi, siyasi istikrar, planlı ve takipçi olabilme, vs, vs li bir liste olacaktır bu. Bakın bu kısa listede bile bir sınıflama ihtiyacı doğuyor. Bence bu gereklilikleri en temelde ikiye ayırabiliriz. İçsel gereklilikler ve dışsal gereklilikler. Bunlardan da içsel gerekliliklere odaklandığımızda daha çok düşünce, aksiyon, planlama ve yerine getirme, öğrenebilme, kazanan bir tavır ortaya koyabilme gibi davranışsal gerekliliklerden bahsetmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Peki bütün bu gereklilikleri bir çatı altında toplamak, tek bir kavramla ifade etmek olanaklı mı? Ben buna en yakın kavramın ‘Şirket Kültürü’ olduğunu düşünüyorum. Yani şirket deki hayatı temsil eden soyut ve somut kavramların, işaretlerin, düşünüşlerin, davranışların, ortaya çıkanların toplamı, bileşkesi. Peki niye durduk yerde bu konuya odaklanıyorum ve gayet teorik açıklamalarla sıkıcı olmayı göze alıyorum? Çünki ben de bir yöneticiyim ve yaşadıklarımdan, okuduklarımdan ve gözlemlerinden yola çıkarak iddia ediyorum ki bir şirketin günün sonunda sahip olabileceği en kıymetli varlık sağlıklı ve kazanan bir şirket kültürüdür.
1981 yılında 50 milyar dolarlık pazar değeri ile aldığı GE’yi 2001 yılında 500 milyar dolarlık pazar değeri ile bırakan Jack Welch’in otobiyografisini okuyarak -aslında yarı bilinçli bir şekilde- yaptıkları ile adım, adım nasıl yeni ve globalleşen dünyada kazanabilecek bir kültür yarattığını görüyorsunuz. 20 yıl bir insan ömründe kısa bir süre değil, bir yöneticinin çalışma yılları diye bakarsanız hiç değil. Ama efsanevi Welch de ciddi bir dönüşümü, tabii ki dev bir şirketde, ancak 20 yıla sığdırabilmiş. Kısaca bir şirketin yaşama, çalışma biçiminin tümüne kültür diyebileceğimiz kadar oturması için ciddi bir süreye ihtiyaç var.
Tamam süre önemli ama yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi kültürü yaratan ve yaşatan en başta lider. Nasıl düşünüyor, nasıl karar alıyor, nasıl hareket ediyor, insanlara nasıl yaklaşıyor, nasıl iletişim kuruyor, bütün bunlar çalışanları tarafından bir çocuğun ebeveynlerini incelediği gibi inceleniyor. Liderin kurguladığı ritmi anlayan ve devam ettirenler ise yenilikçi, değişimci çalışanlar. Çalışanların da oyuna katılması ile liderin tarzı kültürün ana kodunu oluşturmaya başlıyor ve yayılma devam ettikçe temeli oluşturuyor. Örneğin Welch’den önce GE’de planlama her yıl yapılması gereken bir şey iken, Welch’den sonra -başta direnç gösteren tutuculara rağmen- çok daha kısa, ama sadece başarılı olmak, konulan hedefleri tutturmak için yapılan bir şeye dönüşüyor. Bununla bir süre kişisel olarak uğraşan Welch, çalışanların süreci sahiplenmesi sonucu ağırlığını başka alanlara kaydırıyor.
Bir sonraki halkada işe tedarikçiler ve iş ortakları karışıyor. Örneğin Toyota’da ki üst düzey kalite ve zamanında üretim, teslimat kültürünü tedarikçilerde Toyota’dan kopyalayıp, kendi içlerinde yaşatıyor ve ancak böyle ekosistemdeki yerlerini devam ettiriyorlar. Şu anda çalıştığım şirketin iş ortakları arasında da bizi ve kültürümüzü en iyi anlayan ve kendilerine en iyi şekilde uyarlayan (kopyalamayan) iş ortaklarımız bizimle en başarılı çalışmayı gerçekleştiriyorlar. Hatta bazı iş ortaklarımız bizim açık ofis ve açık iletişim prensiplerimizi uyarlayarak kendi alanlarındaki rakiplerine karşı çalışan memnuniyeti ve üretkenlik avantajı yaratmaya çalışıyorlar.
Kültürün en güçlü olduğu an, yazılı olmayan kuralların ve yaklaşımların şirkete yeni katılan biri tarafından hiç bir soru işaretine yer bırakmasızın sezilmeye (anlatılmasından bahsetmiyorum) başlanıldığı an oluyor. Tabii bu negatif ve kaybetmeye dönük bir kültürse kötü. Ama olumlu, sağlıklı ve kazanan bir kültürden bahsediyorsak işte o andan itibaren şirketlerin sırtı zor yere geliyor.