Bir kuzey ülkesi. Uzun ve geniş kumsallar. Kurşuni gri ve bulutlu gözyüzü. Afacan bir çocuk. Dedesini ziyarete gelmiş tatlı bir kız çocuğu. Önce dostluk, beraber yaramazlık ve arkasından ilk ve masum aşk. Aslında ilk aşk bile değil, aşk provası. O kadar küçükler ki. Derken kız Japonya’da iş bulan annesi ile beraber uzak doğuya gider, oğlan büyür. Kızımız bir genç kadın olarak yıllar önce kendisini uzak diyarlara götüren feribotla hem kasvetli, hem de sevimli deniz kıyısına geri döner. İlk iş son gün onu geçirmeye söz verdiği halde gelmemiş afacanı arar. Kız arkadaşının koynunda bulur. Kız arkadaş o an itibari ile aradan çekilmesi gerektiğini anlar. Olanaksızdır bu iki insanın arasında durmak. Tam aşk tekrar alevlenir, büyürken, çocuğun katılacağı bir aktivist etkinliği için yola düşerler. Kızın tuvalete gitmesi gerekir. Yolda dururlar. Çocuk kızın arkasından arabadan inerken korkunç bir gürültü ve aşk hikayesi başlamadan küllenir.
Ama kız pes etmez. Araştırır. Ve bedenden doku örneği ile klonlamanın bir yolunu bulur. Annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen, ne yapar eder, çocuğun babasını ikna eder. Ve sevgilisinin klonuna hamile kalır. Tommy’yi içinde büyütürken, bir yandan da ölümüne ağlamaktadır. Çocuk doğar. Yıllar önceki afacanın tam bir kopyasıdır. Zorluklar ve mahalle baskısı ile büyüterek, gençlik aşkının delikanlı halini, oğlu olarak karşısında bulur. Tabii gençlik, Tommy bir kız arkadaş bulur ve annesi ile yaşadığı eve taşınmasını ister. Ve…
Kendimi kaptırdım ama gerisini anlatmayayım, bulup seyredin. ! Bağımsız Film Festivali kapsamında geçenlerde seyrettik. İrkildim, düşündüm, filmden kareler hala aklımda. Hem müthiş bir aşk hikayesi, hem de bilimsel ilerlemenin bir sorgulaması. En azından bana göre. Bu arada festivalin bir güzelliği olarak, yönetmenle soru yanıt kısmına kaldık. Sonra da yüzyüze sohbet ettik. Genç ve son derece alçakgönüllü bir Macar. Onun da kesin hükümleri yok ama soruları var. Ortaya çok güzel, çok irkiltici, çok düşündürücü bir şey çıkarmış. Hararetle tavsiye ederim…