Zeyno’ydu, Dubai’ydi, arkadan Yaso’ydu derken, Alev kayak yapmayalı 5 yıl, ben de yapmayalı 3 yıl olmuş. Uludağ’a da Alev çocukluğundan beri, ben de en son bir şirket gezisinden bu yana gitmeyeli çok uzun bir zaman geçmiş. Geçtiğimiz 3 gün boyunca uzun bir aradan sonra Türkiye’nin ilk ve herhalde hala en çok tanınan kayak merkezindeydik. Muhtemelen ilk kayak yapılan yer değildir ama ilk kayak merkezi denilebilecek yerdir Uludağ. Amacımız içinde olduğumuz harala güreleden kısa bir süre de olsa çıkmak, farklı bir yerde bulunmak ve nefes almaktı.
Bu hedefimize de ulaştık diyebiliriz. Yeni açılan ikinci bölge ile beraber Uludağ’da pist ve otel seçeneği artmış. Biz Grand Yazıcı’da kaldık ve daha çok Tutyeli’nden kaydık. Gördüğüm kadarı ile son zamanda en çok atak yapan işletme Ağaoğlu olmuş. 2 ya da 3 telesiyej, bir o kadar da teleskileri var. Bir de birinci bölge ile ikinci bölge arasında gidip, gelen toplam altı gondolluk bir teleferikleri. Özellikle benim gibi snowboard’la teleski çıkışını sevmeyenlerdenseniz, geniş telesiyej seçeneği önemli. Bir akşam üstü pek de sessiz olmayan “Silence” barında çay içtiğimiz Alkoç’larda otelin içini güzel yenilemiş.
Tabii Uludağ’ın temel problemi, biz Türklerin temel problemi. Ortak aklı kullanıp, güç birleştirip, pastayı büyütememek. Herhalde dünyada bu seviyede olup da her otelin kendi teleski veya telesiyej’ini işlettiği ve ortak bir kartla hepsini kullanamadığınız bir yer daha yoktur. Neden işletmeler böyle bir yerin ortak cazibesini arttırıp, sonra da daha büyük bir pastayı paylaşmak istemiyor hayret. Neyse rahmetli Vehbi koç’un her profesyonele tavsiye ettiği pilleri şarj etme hikayesi önemli, aradan yeniden bir enerji alıp, gelmek gerekiyor.