Duabi’deki Ortadoğu bölgesi görevini birakmamın en kötü yanlarından biri uçak seyahatlerimin ciddi azalması oldu. Seyahati hep sevdim ama tek üzülme nedenim bu değil. Uçak benim en keyifli kitap okuduğum ve buna istediğim kadar zaman bulabildiğim (hele Dubai’den en yakın Avrupa 6 saat mesafede) tek mekan. Her uçuştan önce tercihen gidip, gelirken bitirebileceğim bir kitabı almayı tatlı bir alışkanlık edinmiştim. Neyse uzatmayalım, 4 günlük Uludağ kaçamağı bana yeni bir fırsat yarattı ve yeni bir kitap bitirdim. Okuyanlar bilir, Jeannette Walls’dan Glass Castle (Camdan Şato?). Kitap ilk sayfalarından itibaren insanı sarıp, sarmalayan cinsten çıktı. Hikaye küçük Jeannette’in ve ailesinin bir nevi biyografisi. New York’un meşhur 5.caddesinde taksi içerisinde bekleyen bir genç kadının çöp karıştıran evsizlere gözünün takılması, derken annesini tanıması ve işin ilginci buna düşüp bayılmaması ile başlıyor. Elbette utanıyor, sıkılıyor ama annesinin evsiz olduğunu biliyor. Her zaman yaptığı gibi annesinin bir arkadaşına mesaj bırakıyor. Annesi mesajı alıyor, buluşuyorlar, falan derken Jeannette’in çocukluğuna dönüyoruz. Kopuk, uçuk bir aile. Hayalperest, kitap kurdu, alkolik ve sıradışı bir baba. Hem melek, hem de şeytan cinsinden. Ressam olma tutkusu ile yaşayan, kocasına olan düşkünlükten kendini kurtaramayan ve korkunç bencil bir anne. Dünya onun etrafında dönüyor ve çocuklara olan sorumlulukları onu boğuyor. Lori isimli bir abla, Brian ve Maureen isimli kardeşler. Ordan oraya savrulan ve Tanrının unuttuğu bir köşede soluklanan bir yaşam.
Kitapla ilgili bir değerlendirmede okurken hem gülecek, hem ağlayacak, hem de korkunç kızacaksınız diyor. Ben tam olarak bunları yaşadım. Bazen okuduklarıma, yaptıklarıma inanamadım, bazen Walls ailesini kıskandım, bazen de halime tekrar tekrar şükrettim. Herhalde bana en önemli etkisi çocuk yetiştirme tarzımızı düşünmek oldu. Anne ve baba Walls’lar kadar rahat ve vurdumduymaz olmamız olanaksız ama acaba bizler kadar da titiz, kendince planlı ve çocuklara kısıtlı bir özgürlük alanı bırakmak mı lazım diye tarttım, değerlendirdim. Onların doğada oluşlarını, çölde yıldızlara bakarak uyumalarını, çocuklara moda tabiri ile “özgür ruh” olmayı, kendi ayakları üzerinde durmayı öğretmelerini (ya da zorunda bırakmalarını diyelim) bir miktar gıpta ile hafızama kaydettim. Sevgileri onları bir yere kadar taşısa da, sorumsuzluk, bencillik, vurdumduymazlık bir yerde aileyi dağıttı. Ama en ufakları hariç hayat mücadelesinden galip çıkan çocuklar da yaratabildiler. Galiba onlardan özendiğim şeyleri alıp, kızdığım ve üzüldüğüm taraflarından da uzak durmak lazım. Tavsiye ederim, okuyun. Aile ve çocuk konusunda dayatmaların havada uçuştuğu günümüzde iyi gelecek, umuyorum.
Kitabi ilk firsatta alip okuyacagim ben de, kritiklerin hosuma gitti..
Another poignant book that I recommend is NEXUS: A NEO NOVEL, which offers a dynamic story of people trying to overcome pain in their life set at a fictional retreat. It focuses on themes of courage, community, equanimity and compassion.
@laura smith
I’ll try to find and read it. Thx for the recommendation.
Az önce filmini izledim The Glass Castle ve webde biraz daha bilgi edineyim derken sizin duygularımıza tercüman olan yazınızı okudum..
Tam olarak da yazdığınız tüm duyguları hissettiğimi üstteki satırlarınızı okurken farkettim.
Hatta neden kendi duygularımı kendim ifade edemezken, bir başkası tam da yazabilmiş diye şaşırırken bir yüzleşme gibi oldu :))