İstanbul’da iyi bir semtte veya Ege’de denize nazır bir eve, araziye mi sahip olmak isterseniz, yoksa çölün ortasında bir yere mi? Saçma bir soru değil mi, peki bir de size bunların hepsi aynı bedelle satılıyor, hatta çöl toprağı daha pahalı desem? İlk duyulduğunda pek mantıklı gelmiyor ama gerçek tam olarak bu, inanmak için Dubai’ye gelip, kendi gözlerinizle görmeniz gerekiyor. Ben geleli neredeyse 1 yıl olacak ama bazen hala gözlerime, kulaklarıma inanamıyorum. Bu söylediğim sadece gayri menkul fiyatları ile de ilgili değil, buradaki otel, geceleme fiyatları da inanılmaz seviyelerde. Geçen gün radyoda dinliyordum, ortalama geceleme fiyatı 280 Amerikan doları civarlarındaymış. Doluluk oranları da %90’lar da geziniyor. En iyi otellerde kalacağım diyorsanız, mevsimine göre en az 450 doları gözden çıkarmanız gerekiyor.
Sonuçta bütün bunlar nerede oluyor; Bir çöl ülkesinde, daha yüz yıl öncesinde ağırlıklı geçim kaynağı balıkçılık, süngercilik olan bir toprak parçasında. İş hayatındaki 1,5 yıllık Denetim deneyimi dışında hep Satış ve Pazarlama ile uğraşmış birisi olarak Dubai markasının yönetilme biçimini hakikaten 21. Yüzyılın Pazarlama başarısı olarak görüyorum. Geçenlerde ABD’de bir toplantıdaydım ve ABD dışını -genele uygun olarak- başka bir gezegen olarak gören bir grupla konuşuyordum. Onlara görevim gereği Istanbul’dan, Dubai’ye gittiğimi söylediğimde, maalesef beklediğimin aksine tüm soruları ve ilgileri Dubai üzerine oldu. Acıtıcı ama düşüncelerimi destekleyen bir deneyim oldu benim için. Hemen hemen hepsi Dubai’nin çok egzotik, çok hızlı gelişen, kabuk değiştiren ve hemen görülmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyorlardı. Hani Küba ile ilgili Fidel Kastro ölmeden görülmesi lazım yoksa değişecek diyenler var ya, burası için de son halini almadan, inşaat halindeyken görmek lazım diye düşünüyorlar galiba.
Peki neler yapılıyor da, Dubai bu hale geliyor? Belki bazılarımızı rahatsız edecek bir ifade ama, Dubai tam bir şirket gibi yönetiliyor. Geçenlerde yabancı bir arkadaşım söylüyordu; “Biz burda bir şehirde yaşamıyoruz, bir şirketde yaşıyoruz” diye. Şu anda benim görebildiğim kadarı ile bir 2015 vizyonları ve programları var. 2015 yılı itibari ile şu anki nüfusun yaklaşık 2 katından fazlasını buraya çekecek, 4 milyon kişiyi geçindirecek , barındıracak, eğlendirecek bir planı harıl, harıl icra etmekle meşguller. Emaar, Nakheel ve benzeri şirketler bir yandan harıl, harıl gayrı menkul geliştirme projelerine, denize Palmiye yaprakları, Dünya haritası şeklinde projeler, enteresan mimarili, ünlü isimlerden marka hakkı alınmış (örneğin Michael Schumacher) kuleler,Versace otelleri inşa etmeye devam ediyorlar. Öte yandan Jebel Ali bölgesinde dünyanın en büyük kargo havaalanı inşaatı devam ediyor. Diğer taraftan Dubai Uluslararası Film Festivali gibi organizasyonlara ciddi bütçeler tahsis ederek ve çok deneyimli, kaliteli profesyonelleri istihdam ederek şu anda çok kuru, yavan olan şehrin kültür ve sanat yaşamını hareketlendirmeye çalışıyorlar. Dünyanın en büyük alışveriş merkezi Dubai Mall yakında kapılarını açıyor, dünyanın -şu an için- en uzun kulesi Burj Dubai’nin inşaatı devam ediyor, dünyanın en büyük eğlence parkı olacağı söylenen Dubailand projesi ilerlemeye devam ediyor, vs, vs. Tüm bunlara bir Pazarlama meraklısı gözü ile bakarsınız, tüm önemli merkezleri Dubai adını kullanarak markalandırdıklarını görürsünüz, çünkü asıl üzerine oynadıkları ve değerlendirmek istedikleri marka Dubai.
Özet olarak vizyonları önümüzdeki 7-8 yılda Dubai’yi çok önemli bir İş ve Lojistik merkezinin yanısıra, bir Turizm, Eğlence, Sanat, Kültür, kısacası “Kaliteli Yaşam” merkezi yapmak. Hani ünlü markaların reklamlarında yanyana olur ya, New York, Paris, Londra diye. İşte o listeye Dubai’yi eklemek istiyorlar. Benim gördüğüm kadarı ile de yapacaklar. Dubai’leri çıkarıp, İstanbul’ları koysak ne güzel olur değil mi? Hayal etmekte ne sakınca var canım.
Sağlıcakla kalın…