Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü
Yukarıdaki ifade geçen sayıda kısa bir alıntı yaptığım Malcom Gladwell’in “Blink” adlı kitabının ana cümlesi, temel fikri. Geçen sayıda daha ziyade öngörüsüz dinleme konusunda kısa bir alıntı yaptığım kitabın izninizle bu sefer detaylarına dalmak, sizlerle beraber tekrar gözden geçirmek ve bize nerelerde ilham verebilir, ışık tutabilir onlara değinmek istiyorum. Diyebilirsiniz ki bu dergi satış,pazarlama ve yönetim konularına odaklı bir dergi, bir edebiyat dergisi veya aktüel haberler, konular dergisi değil, bu kitabın konumuz ile ne ilgisi var? Yanıtım şu olur; Bu kitap zaten baştan sona gizemli olan insanların, gizemli karar alma süreçleri ile ilgili, o konuya serbest bir dalış yapıyor. İnsanla ve hele, hele karar alma süreçleri ile ilgili her türlü çalışma da satış ve pazarlamanın, yönetimin tam kalbine seslenir.
Takdir edersiniz ki kısıtlı bir alanda kitabın içerdiği her konuya bakmamız olanaklı değil, en ilintili yerlerden başlayalım, belki gelecek sayıda da devam ederiz. Başlangıç bölümü tam da buna uygun. Yıllar içerisinde bilinçaltında biriktirdiğimiz, beynimizin süper veritabanında lazım olduğu anda yüzeye çıkardığımız tecrübenin ve ona dayalı anlık karar verme yeteneğinin önemini aktarıyor. Konu Kaliforniya’da ki J. Paul Getty Müzesi’nde geçiyor. 1983 yılında bir sanat komisyonucusu müzeye M.Ö 6.yüzyıldan olduğunu iddia ettiği bir mermer heykel getiriyor. Arkeoloji’de ki adı ile bir Kouros yani ayakta, çıplak ve kolları yanda, bir ayağı önde, genç bir adam heykeli olan bu yapıta 10 Milyon Dolar gibi bir değer biçiliyor. Tabii müze hem bu seyrek bulunan parça ile heyecanlanıyor, hem de tedbiri elden bırakmayarak bir jeolojiste heykelin yaşı ile ilgili bir çalışma yaptırıyor. Ve bingo! Heykel belli bir yaşın üzerinde çıkıyor. Bu ve benzeri incelemelerle geçen 14 ayın sonunda heykel müze tarafından satın alınıyor. Ama heykel gösterime sunulduktan sonra bir takım enteresan olaylar olmaya başlıyor. Müzeye yakın iki ayrı sanat uzmanı heykeli ilk gördükleri anda bu heykel gerçek değil diye bir tepki veriyorlar. Hatta bir tanesi ‘Buna para verdiniz mi, verdiyseniz hemen geri alın’ diyor. İşin ilginç tarafı niye böyle düşündüklerini tam olarak açıklıyamıyor, yalnızca bu heykel ile ilgili bir şey doğru değil diyorlar.
Bunun üzerine ikinci bir inceleme dalgası başlatan müze, heykeli Atina’ya Arkeoloji Müzesi uzmanlarına daha da detaylı bir incelemeye gönderiyor ve buradaki uzmanlarda heykelin yapıldığı mermerin geldiği bölge ve tarzı arasında tutarsızlık olduğunu ortaya koyuyorlar. Bunun ardından yeni yazışmalar ve araştırmalar derken Getty büyük ihtimalle aldatıldığını anlıyor ve koleksiyonu ağır bir darbe yiyor. Ama burada asıl önemli olan bir çok bilimsel testin tam olarak ortaya çıkaramadığı bir şüpheyi iki uzmanın ilk bir kaç dakikalık görsel inceleme ile ortaya çıkarabilmesi. İşte Gladwell’in kitabı gösteriyor ki, içsel bilgisayarımız yıllar boyunca biriktirdiği veriyi böyle durumlarda beynimizin hizmetine sunuyor ve bir anda tam da anlayamadığımız bir nedenle derin beynimizdeki orijinal heykel özellikleri ile gördüğümüz şey tutmuyor.
Yukarıdaki örnekten iş dünyasına doğru gelirsek bilimsel ve analitik metodlar ile (açık veya örtük) deneyime dayalı sezgisel karar alma gücünü birleştirmenin öneminin ortaya çıktığını düşünüyorum. İş dünyasına daha da yakın bir örnek kitabın dördüncü bölümünde veriliyor. Amerikan ordusu için sanal savaş oyunları düzenleyen bir grup olan JFCOM olası bir orta doğu askeri müdahelesi, ülke işgali ve diktatör devrilmesini içeren (size bir şey hatırlatıyor mu?) yeni bir oyun geliştiriyor. Ve bu oyunda Orta Doğulu diktatörün güçlerini temsil eden kırmızı güçlerin komutanlığını eski bir Vietnam Gazisi olan emekli General Paul Van Riper’a teklif ediyorlar. Van Riper son derece enteresan bir asker. Vietnam savaşında cephede günlük eğitim yaptırtacak kadar disiplinli, ama askerleri ile omuz omuza savaşacak kadar onlara yakın ve bir emir-komuta organizasyonunda onlara sorumluluk delege ederek 100% kendilerini yapmaları gereken şeye vermelerini başartacak kadar iyi ve etkili bir lider. Aslında askeri anlayışını “Doğru anda, doğru şeyi, beklenmedik bir hızla ve gerekirse emir beklemeden yapabilen bir yapı yaratmak” olarak özetliyor. Yani genel bir ruh, genel bir strateji ve yön belirliyor, sonrasında da kendini bağlı birimlerin gerekirse anlık ve kendiliğinden bu yönde hareket etmelerini bekliyor.
Van Riper’ın karşısında ise Pentagon’un gurur kaynağı Super Savaş Bilgisayarı var. ABD güçleri öyle bir teknolojik altyapıya sahip ki, o kadar çok veriyi ele geçirip, işleyebiliyorlar, her şeyi gözetleyip, her şeyden haberdar oluyorlar ki, yenilmeleri olanaksiz. Ancak bu savaş oyununda Van Riper ve arkadaşları ABD güçlerine karşı geliştirdikleri tahmin edilemez gerilla taktikleri ile inanılmaz bir zafer kazanıyorlar. Bir tarafta genel bir strateji etrafında bir çok karar alma ve harekete geçme noktası, hız, etkinlik ve yaratıcılık, öbür tarafta ise veri çokluğu altında boğulan, ‘Analiz Paralizi’ yaşayan ve karar alamayan bir dev. Tahmin ederim ki yerimi çoktan aştım ve bu örnekler daha çok anlık ve sezgisel karar almanın pozitif taraflari ile ilgili oldu, bir sonrakinde negatif örneklere de bakmak isterim…