Farklı Kültürler ve Deneyim Zenginliği
Her şey yaklaşık 3 yıl önce INSEAD’da katıldığım bir yönetici eğitim programı ile başladı. O zamana kadar bir çok farklı şirkette çalışmış, kendime göre farklı ve tamamlayıcı deneyimler elde etmiştim. Uluslararası bir denetim şirketi ile başlayan profesyonel maceram, bir BT denetim şirketi ile devam etmiş, oradan bilgi teknolojsi alanında dağıtıcılık yapan bir şirkete geçmiş ve yeni kurulan bir Internet Servis Sağlayıcı şimdi çalıştığım şirketden önceki son adımım olmuştu. Şu anda çalışmakta olduğum çokuluslu ve dünyanın kendi alanında en yüksek iş hacmini yapan şirketine de 1997 yılında katılmıştım. Şirketin kendisinin düzenlediği programlar da olmasına rağmen, değişik sektörlerden ve şirketlerden karma bir topluluk ve birikimle bir arada olma düşüncesi beni İş İdaresi Eğitimi alanının en iyilerinden INSEAD’a yöneltmişti.
Programın ilk zamanlarında değişik şirketler ve fonksiyonlar anlamında görece zengin bir deneyimim olduğunu görünce mutlu da olmuştum. Ama ilerleyen günlerde başka bir şey farkettim. Etrafımda bir çok insan kendi ülkelerinden farklı ülkelerde çalışıyor, bir yandan da çıkacak fırsatlara ilişkin hareketliliklerini koruyorlardı. Bana dönüp ” Değişik işler yapmışsın, peki hangi ülkelerde çalıştın” diye sorduklarında ve ben” Sadece Türkiye” dediğimde, bir deneyim eksikliği içinde olduğumu fark ediyordum. O anda kararımı vermiştim. Türkiye dışında bir iş deneyimi için yöneticilerimi zorlayacak, kariyer gelişimime bu deneyimi ekletmek için uğraş verecektim. Bu fırsat karşıma yaklaşık 2 yıl sonra çıktı. Ortadoğu bölgesinden, yaklaşık 11 ülkeden sorumlu bir görevle Dubai’ye yelken açtım. Aslında tabii bunu ailece yaptık demek daha doğru.
O andan itibaren hem ben, hem de ailem inanılmaz -içinde ciddi zorlukları da barındıran- bir öğrenim sürecinin içine girdik. Globalleşen dünyada evrensel kalitede bir profesyonel olmak için farklı yerlerde ve farklı kültürler içerisinde çalışmadan olmaz düşüncesinin pratik yaşamdaki zorlukları içerisinden geçiyorduk. Bu süreçte neler yoktu ki. Yeni ve bilmediğin bir yerde yeni bir ev açmak, çocuk için yuva bulmak, sosyal bir yaşam için yeni bir çevre oluşturmak, vs, vs. İşin profesyonel tarafında en büyük değişimi ve zorluğu tamamı Türk olan bir takımla çalışmak ile, tamamı Türk olmayan bir takımla çalışmak arasındaki fark oluşturuyordu. Tabii tamamı Türk olmayan derken Dubai’nin doğasını unutmamak gerekiyor. Dubai tabir caizse büyük bir havaalanı ve devamli yetmiş iki milletden insanlar geliyor ve gidiyor. Dolayısı ile yeni takımım Hintliler, Güney Afrikalılar, Avustralyalılar, Lübnanlılar, Mısırlılar, Batı Avrupalılar, Ruslar gibi gerçek bir birleşmiş milletler dokusundan oluşuyordu. Tabii böyle bir durumda ortak bir dil ve kimya yakalamak bile bir kaç ayı alabiliyor. Türkiye’de insanların artık yüzlerinden, bakışlarında ne söylemek istediğini anlar bir hale gelmişken, bu farklı insanların farklı vücut dillerini çözmek bile sosyolojik bir çabaya dönüşebiliyor.
Ama dönüp geriye baktığımda tüm bunlar inanılmaz bir deneyim zenginliği oluşturuyor. Yapılan tüm araştırmalar değişik eğitimlerin öğrenime katkısını %15 ile sınırlarken, iş yaparken öğrenmeye verilen ağırlık %70’leri buluyor. Bu %70’i derinleştirrnenin, hızlandırmanın en etkili yollarından biri de işi farklı kültürlerle, farklı lokasyonlarda yapmak. Bütün bunları -çok önemli bir görev için- Türkiye’ye dönerken yazmam ilginç aslında. Ama bu yüzden de önümdeki önemli görevi makul bir süre yaptıktan sonra, yeniden uluslararası bir maceraya yelken açmak istiyorum. Kıssadan hisse, siz de yapayım mı, yapmayım mı diye düşünüyorsanız, yapın.
Sağlıcakla kalın…