Mükemmeli Ararken
Bir kaç ay önce Dubai’de bir kitapçıda gezinirken gözüme tanıdık bir kitap çarptı. İlk çıktığı yıllarda iş dünyasını yerinden oynatan ve iş kitapları arasında en önemli klasikler arasına giren bu kitap, Tom Peters ve Robert H. Waterman JR tarafından yazılmış olan “In Search of Excellence” dı. Kitabın içeriğine taze bir bakışla herhalde Türkçe’ye “Mükemmeli Ararken” diye çevirebiliriz. Bu kitap tekrar elime geçip, okumaya başlayınca iki şeyi net olarak anladım. Birincisi Tom Peters’e niye iş dünyasının “über guru” su dendiğini, diğeri de Amerikalıların niye MBA eğitimi için ısrarla iş tecrübesi istediğini. Aynı kitabı şimdi ciddi bir iş deneyimi ile okuyunca beni o kadar sardı ki, kendimi bazı bölümleri, pasajları tekrar okurken buldum. Aslında kitabın hikayesi yazarların o zaman çalıştıkları Mc Kinsey’in aslında ikinci derecede önemli bir araştırma projesini yazarlara vermesi ile başlıyor. Tom ve Robert’da bunun üzerine ABD’yi karış, karış gezerek bir çok önemli şirketin üst düzey yöneticileri ile görüşmeler, mülakatlar yapıyorlar. İşte o araştırma projesindeki mükemmeli yakalamış şirketlere bakınca da ortaya mükemmel olmanın 8 ilkesi çıkmış.
Bu ilkelerin üzerinden tekrar gidersek “Aksiyon Odaklı” olmakla başlamak gerekiyor. Yani aşırı planlama, aşırı analiz ile kaybolmadan (tabii makul bir planlama sürecini de ihmal etmeden) aksiyona odaklanan, elemanlarının aksiyon alanlarını kapatmayan, aksine açan, risk almayı teşvik eden şirketler kazanıyor. Bunu hemen “Müşteri Odaklılık” takip ediyor. Araştırmalar sırasında görmüşler ki, bazı dev şirketler belli bir büyüklükten sonra müşteriyi yaptıkları işin odağına koymayı unutmuşlar, müşteri ile bağlarını koparmışlar. Bu da çoğunlukla o devlerin aşağı gidişlerinin, negatif spirale girişlerinin başlangıcı olmuş. Bunun tam tersini yapmayı başarmış, maaşları müşterinin ödediği hiç unutmayan şirketlerde aradan sıyrılmış, gitmiş.
Mükemmel şirketlerin üçüncü ortak özelliği “Otonomi ve Girişimcilik” olarak ortaya çıkmış. Büyüklüklerine rağmen elemanlarının girişimci ruhlarını ortadan kaldıracak bürokrasiden kaçınabilen ve karar alma gücünü müşteriye en yakın noktaya kadar indirebilen şirketlerin yaratıcı, sonuç alıcı enerjilerini koruyup, arttırabildiklerini gözlemlemişler. Dev bir şirket olmana rağmen, ufak bir girişim gibi hareket etmeyi başarabilirsen kazanıyorsun, kazanmaya devam ediyorsun. “İnsanlar üzerinden Üretkenlik” ulaştıkları bir başka sonuç, bir diğer mükemmellik özelliği. Burada kastedilen üretkenliği sadece bir rakam, metodoloji, süreç oyunu olarak görmemek, insan boyutunu ve performansın rakamsal olarak izah edilmesi zor sıçrayış ve düşüşlerini hesaba katmak.
“Değerleri Koru ve Yönet” de kastedilen temel olarak şirketdeki liderliğin yapılan işe doğru anlamı, değeri katabilmesi ve bunun tüm çalışanlar tarafından benimsenmesini sağlayabilmesi. Özellikle belli bir boyutu aşan şirketlerde, bir ortak değerler sistemi olmadan ve bunu şirketin tüm kademelerine benimsetmeden, yukarıdaki bahsettiğimiz şekilde çalışanlara alan bırakabilmek, karar alma gücünü sahaya yakınlaştırmak, girişimciliği korumak neredeyse imkansızlaşıyor. “Çekirdek Fikre Sadık Kal” da özellikle değişik alanlara satın alma ve birleşme yolu ile girmiş şirketler incelendiğinde ortaya çıkan bir boyut. Araştırma gösteriyor ki, büyümeyi devam ettirme adına bilmediği alanlara satın alma ve birleşmelerle giren şirketler genelde başarılı olamıyor. Bu bir şirketin pazara götürdüğü ürün ve hizmetleri değiştirmemesi, yenilememesi anlamına gelmiyor. Örneğin benim çalıştığım şirket 1939 yılında Test ve Ölçüm Cihazları üreterek başladığı yolculukta bugün dünyanın en büyük Bilgi Teknolojisi şirketi. Ama bu dönüşümü yaşarken çekirdek fikre, yani işe yarayan bir yenilikle müşterilerine değer kat, ar-ge ruhunu ne yaparsan yap koru felsefesini hiç bırakmamış.
“Basit Organizasyon, Optimum Kadro” herhalde zaten yeterince açık. Sorumluluğu anlamsızca dağıtmayan, hem çalışanların, hem de müşterilerin anlamakta zorlandığı kompleks yapılar yaratmaktan kaçınan şirketler, bunu başaramayan rakiplerine avantaj sağlıyor. Tabii basit organizasyon anlayışı aynı zamanda optimum kadro avantajını da yanında getiriyor. Son olarak da benim ” Aynı anda 2 Ruh” olarak çevirmeyi doğru bulduğum bir özellik geliyor. Mükemmel şirketlere baktıklarında aynı anda bazı konularda merkeziyetçi, bazı konularda da yerel otonomiye inanan yapılar olduğunu görüyorlar. Önemli olan bu kararları Pazar gerçekleri ışığında verebilmek ve çalışanların bu yapı arkasındaki prensipleri iyi anlayabilmelerini ve benimseyebilmelerini sağlamak.
Tahmin ediyorum bu seferlik yerimizi aştık, bence kitabı en güzel özetleyen Tom Peters cümlesi ile bitirmek istiyorum. O bana göre bu kitap temelde insan faktörünü tekrar iş dünyasının ortasına yerleştirmekle (putting the blood back into business) diyor. Ben de naçizane tecrübem ile kitabın ana fikrine sonuna kadar katılıyorum.
Sağlıcakla kalın…