Hayatımın en güzel dönemlerinden birini 2002-2005 yılları arasında geçirdim. O dönemde yakın bir iş arkadaşımın tavsiyesi ile Şahika Tekand’ın Stüdyo‘su ile tanıştım. Stüdyo hem okuyan, hem de çalışanlar için akşam ve hafta sonu dersleri ile kaliteli bir oyunculuk eğitimi için paha biçilmez bir fırsat sunuyordu. Tabii benim gibi yaşını başını aldıktan sonra bu işe bulaşanlar azınlıkta, henüz okuyan veya çok kısa süredir çalışan ve Türkiye’nin en iyi atölye tipi okulundan yararlanmak isteyenler çoğunluktaydı. Bizi okula alırken yaptıkları seçmeyi ve daha sonra bende yarattığı sorgulamayı hala hatırlıyorum. Herbirimize sahnede spontan kelimeler veriyorlar ve çağrıştırdıkları hareketleri yapmamızı istiyorlardı. Sonradan anladık ki, önce düşünüp hareket edenlerle, önce hareket edip sonra düşünenleri ayrıştırmayı hedefliyorlarmış. O noktada aldığım eğitim, içinde bulunduğum ofis ortamı ve sosyal çevremin bir sonucu olarak anındalıktan ne kadar uzaklaşmış olduğumu fark ettim. Oysa iyi bir oyuncunun kendini duygularına, içgüdülerine ve onların vücüdunda yarattığı anlık tepkilere çok açık bir halde tutabilmesi gerekiyordu.
Stüdyo‘da bir yandan çok keyifli vakit geçirir ve hayatıma açtığım değişik pencere için kendimi takdir ederken, bir yandan da ister istemez iş dünyası ile tiyatro dünyası arasındaki paralellikleri ve farkılıkları gözlemliyordum. Bir defa tiyatro’nun da çok ciddi ve geniş bir takım oyunu gerektirdiğini net bir şekilde anladım. İnsan sahnede bir oyun izlediğinde tüm ekibi oyuncular ve yönetmenden ibaret sanıyor ama sahne arkasında bundan çok daha geniş bir ekip işin başarısında rol oynuyor. Örneğin iyi bir dramatürji işin başlangıç noktası ise, dekor ve ışık da her oyunun en önemli başarı faktörleri. Oyunun kostümleri inandırıcı değilse, oyunun inandırıcılığı da düşüyor, etkisini kaybediyor. Kısacası iyi bir ekip her iki tarafta da önemli.
Bir diğer benzerlik de icra etme etrafında. En iyi senaryo da, en iyi iş planı da iyi icra edilmedikleri, doğru hayata geçirilmedikleri sürece kağıt üstünde kalıyorlar. Hatta hatırladığım kadarı ile Şahika, bu paralellikten yola çıkarak, uzun bir süre iş dünyasına “Yaratma ve İcra Cesareti” diye bir eğitim vermişti. Yani kağıt üzerinde olanlar önemli ama daha önemlisi yapmak. Yapmak için gerekli cesareti gösterecek ve gerekli beceriyi çalışarak, öğrenerek elde edeceksin. Oyuncu da, ,iş insanı da yaptığı, icra ettiği sürece var olabilir. Sahne’de de, Ofis’te de.
Bir başka ortak mesele de liderlik. Her iki dünyada da farklı profilleri, yetenekleri, egoları ortak bir hedefe yöneltip, uyum içerisinde çalıştırmak, motive etmek durumundasın. Ben şahsen Şahika’dan liderlik konusunda, iş dünyasındaki bir çok kişiden daha fazla şey öğrendim. Özellikle sergilediği oyunlarda neredeyse tamamı amatör bir ekibi, çok da geniş kitleler açısından popüler olmayacağı bilinen oyunlar için inanılmaz heyecanlandırıyor, enerjilerini maksimize ediyor, çok kuvvetli bir Stüdyo aidiyeti yaratıyordu. Yaratılan işin kalitesi bir anlamda herkesin namusu oluyor, yaratıcılıkla, disiplinin aslında zıt değil de, ikiz kardeşler olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyordu.
Uzun lafın kısası, tiyatro ve oyunculuk büyük bir tutku, aşk. Siz de benim gibi iş insanı iseniz, ama amatör’de olsa oyunculuk ile ilgili bir şey yapmamış olmak içinizi gıcıklıyorsa, sadece kendiniz için zaman ayırıp, denemenizi çok tavsiye ederim. Yazıyı, benim de çok inandığım bir deyiş ile bitirmek istiyorum: ” Sahnede rol yapan, hayatta yapmaz”.