Teknoloji ve AB
Hem Türkiyemiz, hem de Avrupa’da işlerin kısmen yavaşladığı, hepimizin de ister istemez biraz rehavete kapıldığımız yaz mevsiminin en sıcak ayları yerini sonbahara ve —umarım ki- piyasalarda aktif döneme bırakıyor. En büyük ticari ortağımız Avrupa’da işler hızlanacak ve bu da bizlere, şirketlerimize, özellikle ihracatçılarımıza yansıyacak. Dolayısı ile şirketlerimizin bir anlamda futbol takımları gibi sezona hazır, formda, istim üstünde olma zamanları. Bunun içinde bugüne kadar hep anlatmaya çalıştığım 3 temel şeye gereksinim var: 1) Doğru ölçek ve derinlikte kurumsallaşmış bir yapı, bir sistem 2) Kaliteli insan kaynağı 3) Doğru seviye ve etkinlikte teknoloji kullanımı
Yaklaşık son 5 sayıda yukarıdakilerin hepsini bir arada yapabilen küçük, orta ölçekli “Akıllı Şirketler” i anlatmaya çalıştım. Bunu yaparken de bana göre yaşanabilecek fazlardan ve teknoloji kullanma seviyelerinden bahsettim. Bugüne kadar anlattığım fazların neresinde olursanız olun, bu sayının sizlerin elinde olduğu Ekim ayı eğer beklenildiği gibi müzarekerelere başlama tarihi olursa rekabetde Türk şirketleri için bir temel değişiklik daha gerçekleşiyor demektir. AB yolunda devam eden bir Türkiye IMF programlarına ileride devam edilmese bile Maastrich kriterlerini yakalama yolunda ilerleyecek, yeni ve güçlü çıpası bu kriterler olacak. Bu da düşük enflasyon ortamının daha da aşağı inerek devamı, faizlerde istikrarlı ama yumuşak iniş trendinin sürmesi ve kayıt dışı ekonominin kayıt içine alınması çabalarının artması anlamlarına gelecek.
Ben tüm bunları şöyle okuyorum; Verimli olmayan ve sistemin açıklarından beslenen şirketlerin durumu daha da zorlaşacak, bu şirketler ya faaliyetlerini bırakacak, ya satın alınacak ya da başka şirketlerle birleşmek zorunda kalacaklar. Bu durumda olmayacak, hem Avrupalı, hem de yerkürenin diğer taraflarından gelen rakiplerle (örneğin Çin, Hindistan, vs) savaşacak şirketlerin tekrar yazının başındaki 3 maddeye geri dönmeleri ve kendilerine şu soruları sormaları lazım : Bu koşullarda ayakta kalacak sağlıklı bir yapım, sistemim var mı? Doğru sayıda, doğru profilde ve yetkinlikte insan kaynağına sahip miyim? İletişim ve bilgi teknolojilerinden yeterince yararlanıyormuyum? Değişim sorularla başlar ve bu soruları sormanın inanın bana tam zamanı.
Bu soruları aslında şu anda bizim siyasi , ekonomik ve umut ediyorum ki teknolojik olarak yakalamaya çalıştığımız AB’de kendi kendisine soruyor. O yüzden neredeyse tüm Avrupa’da sosyal güvenlik sistemleri mercek altında, habire 3. Dünya dan kaliteli beyin göçü çekebilmenin yolları aranıyor ve bu köşenin genel içeriğine en yakın noktada bu yüzden Lizbon toplantısı ve kriterleri ortaya çıkıyor. Benim hararetle geride kalmamalıyız dediğim Avrupa kendi iş dünyasının, şirketlerinin özellikle ABD li rakipleri karşısındaki teknolojik zayıflığını hızla ortadan kaldırmak istiyor. Çünki şunu biliyorlar ki; bugünkü durum devam ederse verimlilik, etkinlik konularında ABD li şirketlerin karşısında durma şansları yok.
Dolayısı ile bugün bizim şirketlerimizin hazır olması gereken AB özellikle teknoloji kullanma seviyesi, etkinliği olarak kendini yeterli görmüyor, hatta bunu en önemli stratejik zayıflıklarından biri olarak değerlendiriyor. Buradan bize çıkan sonuç çok net. Kurumsallaşma, kaliteli insan kaynağına sahip olma, bilgi ve iletişim teknolojilerinden en iyi şekilde yararlanma konularında global rakiplerimize göre açıklarımızı belirlemeli, bunları kapamaya dönük aksiyon planlarını oluşturmalı ve harekete geçmeliyiz. Hemen.
Sağlıcakla kalın…