Çokkültürlü mü dediniz?
Hani deriz ya, Türkiye değişik kültürlerin ergime noktasıdır diye. Çerkezler, Lazlar, Kürtler, Ermeniler, vs etnik grupları kastederek. İşte ben de böyle bir çok değişik kültürü barındırdığını düşündüğüm ülkemizden, tabir caizse Birleşmiş Milletler’in tam ortasına düştüm. Dubai’yi Dubai yapan şeylerden biri de kozmopolitliği. Herhalde dünyada böyle bir yer daha yoktur diyorum devamlı kendi kendime, yaklaşık 1.8 milyonluk nüfusun sadece %15’i yerli halkdan, geri kalanın tamamı dışarıdan gelenlerden (Expat) oluşuyor. Göçmenlerin milliyetçiliği arttırdığı bir çok ülkedeki yabancı karşıtlarının mantığı ile bakarsak, Dubai işgal altında.
İşte o %85 lik kesimde kimler yok kimler. En büyük gruplar; Hintliler, Filipinliler, Lübnanlı, Suriyeli, Mısırlılar, Pakistanlılar ve İngilizler ya da önceki İngiliz kolonilerinden gelenlerden (Avustralya, Yeni Zelanda, vs) oluşuyor. Türklerin sayısı da, yukarıdaki gruplarla karşılaştıralamasa da hızla artıyor. Eğer rakamlarla konuşmaya devam edersek, kendi çalıştığım şirketden şu istatistiği paylaşabilirim sizlerle; yaklaşık 450 kişilik Dubai ofisimizde 60 civarı milliyetden insan bulunuyor. Bu derece çokkültürlülük herkes için farklı sonuçlar yaratıyor tabii. Kimisi bundan büyük bir zevk alıp, burada kaldığı sürece hangi kültürle ilgili ne öğrensem kardır diyerek, zihnini, kalbini değişikliklere açık tutuyor. Kimisi de -belki de bu keşmekeşin yarattığı kaostan- içine kapanıyor, hatta değişik milliyetler ile ilgili kuvvetli önyargı diye tanımlayabileceğimiz bir ruh haline hapsediyor kendini.
Özellikle bu ikinci gruptan insanlarla konuştuğunuzda hemen milliyetçi genellemeler ile karşı, karşıya buluveriyorsunuz kendinizi. “O ülke insanları mı onlar pistir canım”, veya ” Öbür ülke insanlarımı, onlarda çok yavaş anlıyorlar, kalın kafalılar”, “Ha diğer ülke insanlarımı, onlara asla güven olmaz, adamı kaşla göz arasında aldatırlar” gibi, gibi. Bu tipler çalıştıkları şirketlerde de genelde kendi ülkesinden insanları kendi etrafına toplayıp, sadece onlara güvenerek kendi mafyalarını yaratırken, diğer ülke gruplarını da hemen mafya olarak etiketleyip, onları birbirini kayırmak, başkalarının hakkını yemekle suçluyorlar. Kısaca çokkültürlü ortam bu insanlara yaramıyor, onları “Etiketleyicilere” dönüştürüyor.
Bir de benim gibi arada kalanlar var. Yani hem kendini yeni kültürlere açık tutan ve genellemelerden kaçınmaya çalışan, hem de mesela Restaurantlar’daki yavaş servisi gitgide Uzakdoğu’luların yavaş hareket etmesine bağlayan, veya trafikte delice araba kullanmayı her geçen gün daha fazla Doğululuk ile ilişkilendirenler. Sonra da gece yatmadan kendi, kendine 100 defa “Genelleme Yapma” tekrarı cezası verenler. Kısaca teori başka, pratik başka ama önemli olan zihnini, düşüncelerini doğru eksende tutmak. Fırsatınız varsa bir dünya şehrinde bir süre mesken tutun derim, öğrenme fırsatları bitmiyor…