Liderlik tatlı bir sorumluluk. Onu keyifli hale getiren bir çok tarafı var. Bir defa insanlar. Her farklı birey, her farklı profil, her farklı bakış açısı bir öğrenme, gelişme fırsatı. Farklı renkler ve zenginlikler barındıran bir ekiple beraber, birbirine inanarak, zorlu bir mücadele vermek heyecan verici. İnsanlara dokunmak, onların önündeki engelleri kaldırmak, onları heyecanlandırabilmek, başarı geldiğinde kutlamak, duvara toslanıldığında yerden kaldırabilmek hem güzel, hem de öğretici. Bir de organizasyonun nabzını tutmak, bir sistemi başarı ile idare edebilmek meselesi var. Etrafa enerji yayabilmek, organizasyonun ritmini elinde tutabilmek, bir orkestra şefi gibi tempoyu ayarlayabilmek hem zor, hem keyif verici. İlk adımı atabilmek, cesaret gösterebilmek, yeri geldiğinde belirsizliğe doğru yürüyebilmek ve doğru riski, doğru zamanda alabilmek geliştiren, büyüten bir sorumluluk.
Sonra Strateji ve onunla uğraşmanın getirdiği entellektüel doyum da var. Resmi bir bütün olarak görebilmek, doğru analizleri ve seçimleri yapabilmek, nelere odaklanılıp, nelerden vazgeçileceğine karar vermek. Bunu tek başına değil, tüm yönetim ekibini samimiyetle dahil ederek, katılımcı bir yönetim anlayışı ve kolektif akıl ile yapmak. Kısa vadedeki çalkantılara, doğum sancılarına direnip, orta ve uzun vadede yapılmış doğru seçimlerin, alınmış doğru aksiyonların meyvelerini yiyebilmek. Buradan tabi kalıcı başarı için en kritik olan”Kültür” meselesine geliyoruz. Doğru kültürü kurabilmek, koruyabilmek ve donup kalmasına izin vermeden yaşatabilmek. Organizasyonun doğru değerlere sahip olmasını sağlamak. Bunun için tek yolun her an, her zaman örnek kişi olarak yaşama yükü anlamına geldiğini unutmamak. Kısa vadeli kazançlarla, değerler çatıştığında, değerlerden yana tavır ve karar alabilmek. Kimse bakmazken de doğruları yapabilmek, değerlerden ödün vermemek. Sonra da doğru kültürün yaşaması için üzerine düşeni yapmanın, organizasyonun, kurumun geleceğine doğru harcı koymanın huzuru ile başını yastığa koyabilmek.
Tabii bu liderlik meselesinin belalı tarafları da var. Gece ve gündüz, iyi ve kötü, güzel ve çirkin. Tatlı taraflarını seviyorsan, zorluklarına da katlanacaksın. İnsanlar ve ekip dedim ama bu işin bedellerinden biri de yalnızlık. Özellikle organizasyonun en tepesindeki lidersen, bazı zor anları atlatmada ve bazı zor kararları almada yalnız olacağını bileceksin. Bu çalkantılı anlarda içine dönüp, sadece kendi içinden bulduğun güçle zor virajları dönebileceğini kabul etmelisin. Bu kararların hemen hepsinde en azından bazılarının gözünde popülerliğini kaybetme riskini göze almak durumundasın. Hiç unutmaya gelmez, bir de 7 gün, 24 saat gözlenme zorluğu var. Aynen anne-babalar gibi sen bazen unutsan da gözlerin hep üzerinde olduğunu, her an izlendiğini ve insanların ne söylediğinden çok, ne yaptığınla ilgilendiğini kabul edeceksin. Yani yatağa yatmadan dişlerini fırçalamıyorsan, arkanı döndüğünde dişler fırçalanmadan yatılacağını bileceksin.”Büyük Birader” yani organizasyon için sen hep kameralar, mercekler altındasın. Samimilikten, sahicilikten en ufak sapmanın not edileceğini ve liderlik kapasitene bir çizik atılacağının ayırdında olacaksın.
Sadece siyah ve beyazları, yıldızları ve düşük performans gösterenleri değil, grileri de yönetmek zorundasın. Performansı yüksek, davranış bozukluğu olanları kazanmaya, koçlukla geliştirmeye; karakter ve davranış olarak örnek ama performans olarak zayıf olanları doğru rollere yöneltmeye bakacaksın. Her türlü kayırmacılıktan her an uzak kalabilmek, adalet duygusunu zedelememek, böyle bir izlenimin kırıntısı yaratmamak için bir paranoyak olmanın yükünü taşıyacaksın. Tabii bütün bunların getirdiği stres, omuzlarındaki ağır yük, ailen ve sevdiklerin için koruman gereken ve her an bozulabilen iş-yaşam dengesi de cabası.
Sonuçta liderlik bir tavır, bir karakter seti, bir perspektif, bir düşünme ve hareket etme biçimi. Ezcümle bir yükümlülük. Keyifli ve zor yanları, ödenmesi gereken bedelleri var. Bu sorumluluğu, rol ve statüden bağımsız olarak, almak isteyenler, insanların ve toplumların potansiyellerinin ortaya çıkmasında çorbada tuzu olmasını isteyenler olacak. Umarım bu insanların sayısı çok olur, ihtiyacımız var…
Not: Fotoğraf için Levent Akpulat’a gönülden teşekkürler.
Ne super bir yazi olmus bu!.. Emeğinize sağlik.